Şehrin en eski sayfiye mahallesinin en eski
evinde oturuyordu İmren. Sadece kulağa hoş gelen bir eskilikti onun evininki. ‘Ne
harikaymış kim bilir zamanında’ dedirten, ev kadar masraf ettirecek, çok
eskilerde kalmış bir eskilik.
Kibar, hiç işi olmayan ama hep acelesi olan,
hiç gereği olmadan hep düzgün giyinmeye çalışan yalnız biriydi. Mahalledeki
herkesin tanıdığı, hakkında hep mişli geçmiş zamanlı cümleler kurulan
adamlardan biriydi işte.
Evinin karşısındaki aşı boyalı bir köşkte
otururdu İmren’in deliler gibi aşık olduğu genç kız. Buralı değildi,
yabancıydı, uzakbatıdan gelmişti ailesiyle beraber. Salıncağı vardı bahçesinde,
köşkle yaşıt yasemin ağacı, bahçıvanı, bostan kuyusu vardı.
İmren’in televizyonundan daha renkliydi kızın hayatı.
Evde sürekli birileri olur, salıncak sallanır, oyunlar oynanır, güzel sohbet
edilir, bol bol gülünürdü. Renkli renkli gençler, anlayışlı büyükler ve hep
mutlu insanlar vardı. Kızın ne İmren’den haberi vardı, ne kendisine duyduğu
hayranlıktan.
Mahalle sakinleri zorla İmren’i baş göz
ettikleri zaman genç kız ve ailesi meydana gelmiş, mutluluklar dilemiş,
bahçeden topladıkları çiçeklerle yaptıkları kocaman buketi sunmuşlardı.
Çiçeklerin ne kadar uzak, ulaşılmaz gelen bir
güzelliği vardı. Oysa İmren’in evinin hemen karşısındaki bahçeden gelmişlerdi.
İmren göçüp gittiğinde oğlu Direnç 4
yaşındaydı.
Direnç ve mahallenin diğer çocukları büyürken
mahallenin seyri de değişmişti. İmren yıllarca yüksek gül ağaçlarının
arkasındaki köşkün bahçesinde olanlara mutlulukla, kendi bahçesinde
olamayacaklara hayıflanarak bakmış, hayranlıkla izlemişti içerisini. Hiç kapıyı
çalıp adım atmayı, dahil olmayı, benim de hakkımdır demeyi aklından
geçirmemişti. Beni istemezler, çalacağım kapı zilini duymazlar diye çekinmişti.
Hem mahalleli ne derdi sonra? İmren’i evlendiren mahalleli o aşı boyalı köşkün
bahçesini çok renkli, çok tehlikeli, çok ‘öteki’ bulurdu.
Oğlu Direnç köşkün bahçesine imrene imrene bakmakla
kalmamış, altı yaşındayken içeriye girmiş, babasının aşkının kızıyla arkadaş
olmuştu. O salıncakta beraber sallanmışlar, daha da büyümüş yasemin ağacının
çiçeklerini beraber toplamışlar, o bostan kuyusunun başında nişanlanmışlardı.
Direnç’ten önce mahallede kimse gülmeyi
bilmiyordu. Unutmuş değillerdi, hiç öğrenmemişlerdi.
Bugün 64 yıldır evli Direnç Bey. Babasını
hayal meyal hatırlıyor.
64 yıldır beraber gülüyorlar hanımıyla. Ve her
çiftte olduğu gibi, onların da beraber gülmesi mahalleliye birçok şeyi anlatmaya
devam ediyor.