Veda





Çok kederliydi annesi. Kederli olduğunu belli etmemeye çalışmanın verdiği duygusuzlukla bakıyordu oğlunun suratına. Mermerden bir heykel misali, buz gibi ama hayat dolu bakıyordu. Yüzünü okşamak, doya doya öpmek, vedalaşmak istiyordu. Biliyordu ki eli etine deydiği anda boğazındaki düğüm çözülecek, yılların kabuklaştırığı üç oğul anası yüreği kırılacak ve içinden ılık ılık duygular akacaktı. Eliyle örtmek zorunda kaldığı kahkahalar, mermi seslerinden duyulmamış haykırışlar, kış ayazında buz kesmiş insaniyeti ve boş tencerelerin birinin dibinde kaybettiği kadınlığı hep çıkacaktı dışarıya. 
Vakit gelmişti. Oğlu dimdik ayakta, çıt çıkarmadan bekliyordu. 
Anası dayanamadı daha fazla, ne de olsa bir daha görememek vardı yüzünü. İyi bilirdi bu duyguyu.
Kocaman iki adım attı, dibine kadar girdi oğlunun. Sanki bir yabancının karşısında duruyormuş gibi ne yapacağını bilemedi. Sol eli sıkı sıkı mendilini tutarken, sağ eliyle oğlunun kapkara saçlarının arasından fırlamış tek tel beyaz saçı kopardı. Titrek bir sesle "Daha iyi oldu şimdi." dedi.
Saç telini anasının elinden aldı, gözünden yaşlar süzülmeye başladı. Ona babasından kalan son şeydi.